286 video

Konu hakkında daha derinlemesine bilgi sahibi olmak isteyenler aşağıdaki bağlantıları takip edebilirler;

  • Austrian School of Economics [Article]: Peter Boettke, one of the foremost experts on Austrian economics, gives a concise overview of the 10 key propositions of Austrian economics.
  • Hayek in his own words (Video): Archival footage of Hayek explaining why socialism doesn’t work. This video is short, and is a great introduction to Hayek’s central arguments, theories, and methodology.
  • Hayek Primer [Essay]: Jim Powell tracks Hayek’s intellectual development and impact on economic thought, from his young days as a soldier in the Austrian army to his final years in Germany.
  • Mises Primer [free eBook]: In this short and free eBook, Eamonn Butler “provides a comprehensive yet accessible overview of Mises’ outstanding achievements.”

LİBERAL DÜŞÜNCE EKOLLERİ: AVUSTURYA OKULU

Friedrich Hayek’e, Ludwig von Mises’a ve Avusturya Okulu’na bir göz atalım. Hayek ve Mises arasında birçok benzerlik var; fakat ben bu iki önemli düşünür arasındaki kanaatimce önemli olan farklılıkları belirtmek istiyorum. Öncelikle, görebileceğiniz üzere, iki düşünür arasında metodoloji farklılığı var. Devletin görevlerinin neler olması gerektiğine nasıl karar veririz? Hayek bu konuda bilginin sınırlarını vurgular, ona göre yapılması gereken aklın sınırlarını anlamaktır. Geleneğe ve yasaların zaman içindeki evrimsel değişimine hürmet duyar. Hayek, kendiliğinden oluşan sosyal düzenle, ne yapmamız gerektiğini bildiren bir merkezi planlayıcı olmasa dahi işbirliği yapabiliyor olmamızla, İngiliz içtihat hukukuyla ve geleneksel hukukun çağlar boyunca nasıl geliştiğiyle ilgilenir.

Kendiliğinden doğru olduğu varsayılan yargılara karşı temkinlidir; ABD anayasasının kurucularını gözden geçirir: Toplumda tanık olduğumuz düzenin insanların eylemi sonucu olduğunu düşünür, tasarımın sonucu değildir. Örnek olarak İngilizce verilebilir. Şüphesiz ki, dil zamanla evrilerek oluşmuştur; herhangi bir grup insan veya bir kurum İngilizcenin nasıl ifade edileceğini planlamamıştır. Buna rağmen, bu kuralların neler olduğunu biliriz ve bu kuralları kullanarak yaşarız.

Avusturya Okulu’na bağlı bir diğer düşünür Ludwig von Mises ise tamamen farklı bir tutuma sahiptir. A priori tümdengelimci akıl yürütme olarak adlandırdığı bir yaklaşımı benimser. Aksiyom olarak adlandırdığı birtakım kesin doğruları tanıyabileceğimizi söyler. Bu doğrular, bizim deneyimlerimiz ve aklımız aracılığıyla keşfedilebilirler. Dolayısıyla bu görüşe göre, Chicago Okulu’nun sıkça dillendirdiğinin aksine iktisat, fizikten ziyade matematiğe benzemektedir. Size birkaç örnek vereyim. Mises’ın birçok aksiyomu var. Mises’ın belirlemiş olduğu bu aksiyomlardan birkaçını açıklayayım.

Birinci aksiyom, insanların davranışlarını bir amaca yönelik eylediklerini söyler. İnsanlar, belirli hedeflerin edinimine yönelik arayış içindedirler. Eylemler ne rastgeledir, ne de önceden saptanmıştır. İnsanların hedeflerini, eylemleri ile edinmeye çalıştıkları şeyleri belirleyebiliriz. İkinci aksiyom, bireylerin tek belirleyici özneler olduklarıdır. Bu metodolojik bireyciliktir. Birçok politik davranışımızda, “bunu Fransa yaptı” gibi ifadeler kullanırız. Elbette bahsedilen durum tüm Fransız halkını kapsamaz. Aslında olan, Amerikan dış politikasının, Fransız devletini yöneten bir grup bürokrat tarafından reddedilmesidir. Öyleyse bu eylemi yürüten aktörler kimlerdir?

Eylemler topluluklar tarafından değil, yalnızca bireyler tarafından yapılabilirler. Bir başka örnek olarak Müslümanlar verilebilir: “Bazı Müslümanlar terörist eylemlerde bulunuyorlar.” demeliyiz, “Müslümanlar terörist eylemlerde bulunuyorlar.” değil. Bu söylem, tüm Müslümanların böyle bir eylemde bulunduğunu ima eder. Öyleyse, belli bir tercihi anlamaya çalıştığımızda, söz konusu kararları veren aktörlerin kim olduğunu tespit etmeliyiz.

Üçüncü aksiyom ise değerlerin öznel olduğudur, nam-ı diğer subjektif değer teorisi. Bu teoriye göre, şeylerin kendilerinden kaynaklanan değerleri yoktur, eşyanın değeri insanların onlara yüklediği anlama göre şekillenir. Örneğin, kanaatimce rap değersiz bir müzik türüdür; ancak bazı insanlar rap müziği beğeniyorlar, rap müziğin iyi bir şey olduğunu düşünüyorlar. Yani rap müziğin nesnel bir değeri yok. Dolayısıyla iktisatçılara yöneltilen bir eleştiriyi duyarsınız: “Her şeyin fiyatını bilirler, ancak hiçbir şeyin değerini bilmezler.” Fakat bu eleştiri herhangi bir şeyin değerinin bilinebileceğini varsaymaktadır. Ancak hayır, aynı şey farklı insanlar için farklı değerler taşır. Öyleyse Mises, aklımızı kullanarak bu aksiyomların veya doğruların bilgisine ulaşabileceğimizi öne sürer.

Sonuç olarak Mises ve Hayek hükümetin yetkilerinin kısıtlı olması gerektiği konusunda hemfikirdir; çünkü politika üretenler insanların hedeflerinin neler olduğu bilgisinden yoksundur. Farklı insanların çeşitli hedefleri vardır, kimin ne istediği tahmin edilemez. Hedefler böylesine çeşitlidir. Ve ayrıca, devletler insanların hedeflerine ulaşması için en iyi yolu belirleyemezler. Bu durum peşinen planlanabilir değildir. X yapılırsa sonucu Y olacak gibi bir çıkarıma varılamaz.

Dolayısıyla iki düşünür de şu konuda şüphecidirler: Devletin halkın hedeflerinin ne olduğunu bilebileceği ve bu hedefleri karşılama yetisi. Sovyetler Birliği tam da bundan dolayı çökmüştür: İnsanların hedeflerinin ne olduğu ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağı bilgisinin yoksunluğu. Yani bu, sonuç odaklı bir bakış açısıdır. Devletin icraatlarının sonuçları da genellikle kötüdür.
Söz konusu devletin görevleri olunca, Hayek ve Mises tekrar fikir ayrılığına düşerler. Hayek, devletin neye yetkisi olduğunu belirleyen kriterin hukukun egemenliği olduğunu söylemiştir. Ona göre, hukukta belirli genelgeçer prensipler vardır ve bu prensipler, her hükumet tarafından uygulanmalı, her kanunda geçerli olmalıdır; tıpkı ABD’de olduğu gibi: Yüksek Mahkeme, Kongre ve başkan tarafından imzalanmış yasaları kontrol eder. Yüksek Mahkeme bazı durumlarda ise “Bu gayrimeşrudur; ABD Anayasası gereğince yasa hükümsüzdür” şeklinde karar alabilir. Hayek’in hukukun üstünlüğü olarak tanımladığı bu durum, ona göre her toplumda ve her hükümet tarafından uygulanması gereken genel prensiplerdir. Hayek’in bu şekilde birçok örneği var; ben sadece bir kaçına değineceğim. Daha önce de denildiği gibi, kurallar istisnasız herkese uygulanmalıdır. Ancak ABD Kongresi’nin kendilerini istisna tutarak tüm halkı kapsayıcı bir yasayı geçirmesi alışılagelmiş bir durumdur.

Engelli Amerikalılar Yasası klasik bir örnektir: Yürürlüğe konulan yasaya göre tüm binalar engellilerin kullanımına uygun inşa edilmelidir. Ancak ardından yasa taslağının görüşüldüğü dönemde yaşanan bir tartışmada, Kongre binasının bu standartlara adaptasyonunun Kongre’ye milyonlarca dolara mal olacağı fark edilir. Sonuç olarak Kongre yasayı kendisinden muaf tutar. Bu yasaların önünde eşitliğin ihlal edilmesidir. Kongre, kendisi için istisna yaratmıştır.

Bir başka örnek olarak hükumetin belirli şirketlere ve sektörlere para tahsis etmesi verilebilir. Hayek bu durumun gayrimeşru olarak değerlendirilmesi gerektiğini, çünkü hukukun egemenliğini ihlal ettiğini savunur. Ayrıca Hayek’e göre, yasalar gelecek odaklı olmalıdır. Geçmişte legal olan ancak bir yasa ile illegalize edilmiş bir eylem yaptığımızı varsayalım. Böyle bir durumda geçmişte yaptığınızdan dolayı cezalandırılmamanız gerekir. Hayek’in devlet icraatlarının meşru olup olmadığına dair temel kriterleri bunlardır: Hukukun üstünlüğü sağlanıyor mu? Bu yüce ilkeleri yerine getiriyor mu? Ayrıca metodoloji farklılığına rağmen, Hayek’in elde ettiği sonuçlar Friedman’ın devlete yüklediği rollere oldukça benzerdir.

Hayek, hukukun egemenliği ilkesinin sağlanması durumunda, sınırlı bir refah devletinin meşru olabileceğini söyler. Halbuki Mises’a göre aksiyomların takip edilmesi durumunda sonuç ancak ve ancak sınırlı devlet olacaktır. Yani devletin görevi ancak ve ancak vatandaşlarının yaşam, sağlık, hürriyet ve mülkiyet haklarını garanti altına almaktır. Mümkün olan sadece minimal devlettir, refah devletine yer yoktur. Ortada birçok sorun üzerinde uzlaşmış iki Avusturya ekolüne bağlı düşünür var, ancak metodolojileri farklı ve devletin görevleri konusunda farklı sonuçlara sahipler.

Kaynak: Learnliberty.org
Konuşmacı: Dr. Nigel Ashford / Institute for Humane Studies
Çeviri: Berk Şenkafa
Redaksiyon: Ahmet Altundal

Önceki
Karaborsacı ve Vaftizci Teorisi
18.04.2016
Sonraki
İktisadi Özgürlükler ve Daha İyi Bir Yaşam
18.04.2016