286 video

AYN RAND: KLASİK LİBERALİZMİN ÖNCÜ KADINI

Rand gerçek bir bağımsız düşünürdü. Yaşamı sırasında hiçbir siyasi hareketle ilişkilendirilmek istemedi. Örneğin liberteryenler Rand’i sevmişlerdi, onu okudular, ondan ilham aldılar ve ilk liberteryen parti ve hareketlerin kuruluşunda onun fikirleri çok etkili olmuştu. Ama Rand liberteryenlerden nefret etti. Onları “intihalci” ve “sağcı hippieler” olarak adlandırdı. Liberteryenlerin, onun fikirlerini isim vermeden kullandığını düşündü. Liberteryenizmle ilişkilendirilmek istemedi, sadece kendi kurduğun akım olan “objektivizm”le anılmak istedi. Ancak Amerikan düşünce tarihini araştıran bir tarihçi olarak, ben de onu klasik liberal gelenek içinde görüyorum.

Amerikan tarihi ve Batı düşüncesindeki etkisine genel olarak bakıldığında, Rand’in klasik liberal geleneğin içinde yer aldığı açık bir şekilde görülmektedir. Bu durumun sebebi, düşünürün birey odaklı bakışıdır. Rand’ın bütün yazılarının teması bireycilikti. Bu onun temel motivasyon kaynağıydı; bir roman yazarı ve filozof olarak bireycilik onun için bir amaçtı. Bireyle başladı ve bireyle bitirdi.

Rand bireycilik yerine kolektivizm geldiğinde ne olacağını bizzat kendi hayatından biliyordu. Komünist Rusya’da büyümüştü. 12 yaşında genç bir kızken, babasının eczane dükkanına Bolşevik devrimciler el koydular. Bunu “herkesin iyiliği” ve “halk” adına yapmışlardı. Bu, Rand’in babasının bütün hayatını ortaya koyduğu işin elinden alındığı anlamına geliyordu. Bu, varlıklı ve başarılı bir hayat sürerken, yoksulluğa, hatta sefaletin kıyısına itilmek anlamına geliyordu. Bütün bunlar başına geldiğinde, Rand yaşadıklarının haksızlık olduğunu düşündü, çünkü ailesinin çalışıp çabalayarak elde ettiği bütün varlıklar “yüce bir amaç” uğruna heba edilmişti. Bir roman yazarı ve düşünür olarak, yaşadıkları ona ilham kaynağı oldu ve romanlarının büyük kısmını buna adadı. Bütün romanlarının temelinde bu tema hakimdi.

Örneğin “Yaşamak İstiyorum”da Rusya tarihini resmeder; sosyalist veya komünist bir devlette değersizleştirilen bireylerin akıbetini gösterir. Olay yaratan ilk romanı “Hayatın Kaynağı”nda gerçek bir bireyci olmanın ne anlama geldiğini birçok yönüyle gösterir. Bireycilik, başkaları uğruna yaşamak değil, kendi hedeflerimiz ve arzularımızla motive olmaktır. Ve “Atlas Silkindi”, bireycilik temasını kapsamlı bir toplumsal tahlil altında işler ve “Bireylerin gelişim ve yaratıcılık için ihtiyaç duydukları özgürlüklerden yoksun olduğu bir toplumun başına ne gelir?” sorusunu sorar. “Atlas Silkindi” soruyu şu soruyu da dile getirir: “Bireylerin bütün potansiyellerini ortaya koymaktan alıkonulduğu bir toplumun başına ne gelir?”. Ve romanda bu sorunun cevapları işlenir. Bu sorular, bütün çalışmalarının en kuvvetli teması olan bireyciliğin özüdür.

Rand’in klasik liberal geleneğe katkıları nelerdir? Onun katkısı, yüzyıllara dayanan liberal fikriyatın birçok yönden modernizasyonuydu. Eğlenceli, ilgi çekici ve popüler romanlar yazdı. Fikirlerini büyüleyici ve cinsellik de içeren bir üslupla ifade etti. Ve onun bu katkısı gerçekten önem taşıyordu, çünkü kitaplarını yazmaya ve yayınlamaya başladığı 1930 ve ‘40’larda, klasik liberal fikirler özellikle ABD’de çok sınırlı bir etkiye sahipti. Klasik liberal fikirler bir kenara atılmıştı ve artık eski moda olarak görülüyordu. Bu fikirleri seslendiren ve yayan genç, dinamik ve popüler bir yazarın varlığı çok önemliydi. Onun klasik liberalizme getirdiği katkılardan bir bölümü buydu.

Diğer katkısının ise tüketim veya dağıtımdan çok, üretime yaptığı vurgu olduğunu söyleyebilirim. Bir ekonomide üretimin önemi nedir? Bahsettiğimiz şey, demiryolu döşemek de olabilir, yeni bir motor tasarlamak da, yeni bir çelik alaşım üretmek veya yeni bir senfoni bestelemek, yeni bir roman yazmak da olabilir. Nihayetinde Rand’in odak noktası, nasıl dağıtım yapabileceğimiz veya nasıl yeteri kadar tüketebileceğimiz değil, üretimin kendisiydi, nasıl üretebileceğimizdi. Düşünür, okuduğu birçok ekonomistten üretime dair edindiği fikirleri, romanlarında herkesin anlayabileceği bir dille işledi.

Rand’in bir başka önemli katkısı ise ekonomik aktivitenin yaratıcı niteliğine dair yaptığı vurguydu. Ona göre iş dünyası yaratıcılığı körüklemekteydi. İş dünyasına dair bu düşünce, o dönemlerde rağbet görmüyordu. Revaçta olan fikre göre iş dünyası monoton ve sıkıcıydı. Çalışma hayatının ne sanatsal ne de yaratıcı bir yönü vardı. Rand gösterdi ki, kendinizi en iyi şekilde ortaya koyduğunuz sürece, büyük bir şirketi yönekmekten tutun, otobüs şoförlüğüne kadar neredeyse her işin yaratıcı bir yönü olabilirdi. “Atlas Silkindi”nin açılış sahnelerinin birinde, Rand, bir köşeden ustaca dönen bir otobüs şoförü resmeder. Bu sahne, önemsiz gibi görünebilir ama burada düşünürün felsefesinin temelini görebilirsiniz. Burada anlatılmak istenen, ne iş yaparsanız yapın, büyük bir endüstriyel kuruluşu da yönetseniz, mütevazı bir şoför de olsanız, işinize kendinizden mümkün olduğu kadar çok şey kattığınız sürece, çalışmanız yaratıcılık, hatta ahlaki bir meziyet içerir. Her ne kadar toplumda önemsenmese de, iyi incelediğinizde, otobüs şoförlüğünün dahi bir derinliğe sahip olduğu görülebilir ve şoförlük bir uzmanlık alanı olabilir. Rand, felsefesinin, yeni bir metal alaşımının yaratıcıları olan dahi sanayiciler kadar, otobüs şoförleri için de geçerli olduğunu söylüyordu. Bu da başka bir noktaydı: Kapitalizm, serbest piyasa ve bireycilik, sadece elitler, ayrıcalıklı küçük bir azınlık için geçerli değildi, herkes için geçerliydi.

Rand, fikirleri etrafında toplanan bir sosyal harekete ilham kaynağı olmuştu. Onun döneminde hiçbir yazar bu kadar etkili ve önemli bir hale gelmemişti. “Atlas Silkindi” yayınlandığında sert eleştiriler aldı. Sol, sağ ve merkez görüşlü çevrelerden kitaba dair korkunç yorumlar geldi. Ancak okurlar üzerinde olağanüstü bir etki yaratmıştı. Kitaba hayran kaldılar. Okuyucuları objektivizm üzerine daha çok bilgilenmek için Rand’in onları eğitmesini istediler. Üniversitelerde objektivizm kulüpleri kurdular. Rand’in dergisine abone oldular. Konuşmalarını dinlediler. Ve bu kitle, 1960’larda önemli bir sosyal hareket haline gelmeye başladı. Bu hareket, 1960’lar denince aklımıza gelen türden bir hareket değildi. Düşünürün fikirleri etrafında bir araya gelen bir grup genç, geç dönem muhafazakar hareketlerin çekirdeği oldu ve bugünkü klasik liberal ve liberteryen hareketlerin de çekirdeği haline geldi. Burada muazzam bir ironiyle karşı karşıyayız: Rand bağımsız bir düşünürdü ve hiçbir hareketle anılmak istemiyordu ama aslında birçok hareketin yaratıcısı oldu ve birçok hareketi de etkilemişti.

2009’da “Atlas Silkindi” yarım milyonun üzerinde satıldı, görüldüğü gibi Rand’in etkisi bugün de devam ediyor ve uzak bir gelecekte de devam edecek.

Kaynak: Learnliberty.org
Konuşmacı: Prof. Dr. Jennifer Burns / University of Virginia
Çeviri: Ahmet Altundal

Önceki
Bir Züğürdün Hikayesi’ne Cevap
19.04.2015
Sonraki
Devlet Özel Yatırımı Nasıl Dışlar?
19.04.2015