286 video

Siyaset Felsefesi 2: Kimin İçin Özgürlük?

Brennan: ABD kendisine özgürlükler ülkesi der. Diğer birçok ülke de özgürlüğe ne kadar düşkün olduklarını belirtirler fakat biz özgür olmaktan bahsediyoruz. Bu ne anlama geliyor ve hepsinden önemlisi de özgürlükte bu kadar özel olan şey nedir? Isaiah Berlin adındaki İngiliz bir felsefeci tarafından yazılmış Özgürlüğün İki Türü (Two Types of Liberty) isimli klasik bir metin vardır. Berlin bu makalede, özgürlük kelimesine baktığınızda bunun İngilizcede sık kullanılan bir kelime olduğunu görürsünüz der. “Bağlılık ilkesi” (supervenience) gibi teknik ve felsefî bir kelime değildir. Kısacası meslekî bir terim değildir. İngiliz dilinin tarihinde bu kelimenin 200 farklı şekilde kullanılmış olduğunu göreceğimizi ve yüzlerce farklı anlama gelebileceğini söyler. Buna rağmen insanlar kelimeyi Berlin’in, negatif ve pozitif özgürlük olarak isimlendirdiği iki ayrı anlamda kullanmaya meyillidir. Burada, onun yaptığı gibi özgürlük ve hürriyet kelimelerini eşanlamlı kullanacağım.

Böylece negatif hürriyet veya negatif özgürlük ifadelerinin bir şeyin yokluğuna işaret etmesi beklenir. Özgürlük kelimesinin önüne negatif ifadesini getirdiğinizde bunu onun hakkında bir yargıya varmak için yapmazsınız. Negatif özgürlük dediğimizde bu onun kötü bir şey olduğu anlamına gelmez. Burada negatif ifadesi bir şeyin yokluğunu vurgulamak için kullanılmaktadır. Benzer şekilde Friedrich Heinrich de barışın, şiddet ve savaşın yokluğu olduğunu söyler. Öyleyse negatif özgürlük nedir? İnsanlar onu çok değişik şekillerde kullanıyor. Felsefeci Thomas Hobbes’ın çok geniş bir negatif özgürlük görüşü var. Hobbes’a göre, önünüzde engel veya bir dış müdahale yoksa özgürsünüzdür ve hedeflerinizi gerçekleştirmeye çalışırken buna dışardan müdahale eden abartısız herhangi bir şey özgürlüğünüze engel olarak sayılır.

Yani Hobbes, üzerinize bir ağacın devrilmesi veya birinin sizi gaspetmek için sizi etkisiz hale getirmesi veya siz birini gasp etmeye çalıştığınız için bir polisin sizi durdurması arasında metafiziksel bir fark bulunmadığını söylerdi. Her durumda da özgürlüğünüz engellenmektedir. Bu meseleler arasında ahlaki farklar bulunmaktadır. Birinde yalnızca kötü bir olay meydana gelmişken, diğer durumda yanlış bir davranışa maruz kalıyorsunuz ve üçüncü durumda ise, özgürlüğünüzün elinizden alınmasında bir hata yoktur çünkü yapmamanız gereken bir şeyi yapmış, birini gasp etmeye çalışmışsınızdır. Fakat bu durumların tümü, özgürlüğünüzü engellemesi bakımından aynıdır. Bazı insanlar, bundan hoşlanmazlar. Daha ahlaki bir özgürlük anlayışına sahiptirler. Örneğin John Locke, özgürlüğü, haklarınıza yanlış bir müdahalenin olmaması durumu olarak tanımlardı. Ancak özgürlüğe dair tüm bu bakışlar, size bir müdahalenin yokluğuyla ilgilidir.

Bunun yanı sıra özgürlüğün pozitif bir kavranışı da var. Berlin, bu konu hakkında konuşurken, Antik Yunanlılar’a bakar ve onların, kendine egemen olma durumuna özgürlük dediklerini görür. Bağımsız bir öz denetime sahip olduğunuz müddetçe özgürsünüzdür. Ve özgürlükten çoğunlukla bu şekilde bahsederiz. Fakat diğer insanlara, özellikle Marksist veya sol görüşlü düşünürlere baktığımızda özgürlüğü, hedeflerinize ulaşma gücü olarak düşünme eğiliminde olduklarını görürüz. Süpermen uçabilir dediğimizde, onun uçma özgürlüğü var ve benim yoktur, burada uçma gücüne sahip olmasından ve benim böyle bir güce sahip olmayışımdan bahsediyoruzdur. Ve hedeflerinize ulaşabilmeniz ile alakalı olan pozitif özgürlük anlayışına göre, zenginlik özgürlükle yakından ilişkili gibi durur. Marksist filozof Jerry Cohen’in söylediği gibi, eğer öyle düşünürseniz, para daha doğrusu paranın temsil ettiği zenginlik, bir bilet serisi gibidir. Daha fazlasına sahip olmanız, daha fazla çeşitli şeyler yapabilmenizi sağlar. Yani milyarlarca doları olan biri istediği her şeyi yapabilirken, çok az bir paraya sahip olan kişi, çok az şey yapabilir.

Geçtiğimiz birkaç yüzyıl, gerçek özgürlüğün ne olduğu ve özgürlük teriminin nerde ve nasıl kullanılması gerektiği yönünde büyük tartışmalara, hangi yolun gerçek özgürlüğe çıkarken hangisinin oraya çıkmadığı konusunda kafa karışıklıklarına şahit oldu. İnsanlar genellikle, özgürlüğün bu farklı kavramlarının farklı ideolojilerle yakından ilgili olduğunu düşünmüştür. Dolayısıyla klasik liberal veya liberteryen düşünürler, özgürlüğü, haklara haksız müdahalenin olmadığı bir tür negatif özgürlük olarak düşünmeye meyilliyken çoğu sol düşünür ve Marksistler onu, hedeflerinizi gerçekleştirebilmeniz için gereken araçlara sahip olduğunuz bir tür pozitif özgürlük olarak düşünme eğilimindedirler.

Ve Berlin konuya farklı açılardan yaklaşan ilk düşünürlerden biriydi. O, pozitif özgürlüğü savunursak, bir bakıma bizi özgür olmaya zorlayacak, büyük bir devlet yapısını destekleyeceğimizi düşünüyordu. Özgürlüğün, doğası gereği doğrudan hükümet tarafından teşvik edilmesi gereken bir şey olduğu fikrinde bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Bence tartışmaya dahil olan insanların çoğu yapmamaları gereken bir varsayımda bulunuyor. Yapmamız gereken, öncelikle özgürlük kelimesinden neyi kastettiğimizi anlamak.

Bunu yaptıktan sonra “Özgürlük iyi bir şey mi yoksa kötü mü? O, adalet gereği bize borçlu olunan bir şey mi yoksa değil mi?” türünden birkaç soruyla karşılaşacağız. Ve üçüncü bir soru da “Onu teşvik etmek veya korumak için -bir şey yapmamız gerekiyorsa- bunlar nedir?” olacaktır. Ve devlet özgürlüğümüzü korumaya niyetliyse bunu üstlenecektir, ancak devletin bu işte iyi olmadığı ortaya çıkabilir.

İşte bu yüzden, klasik liberallerin pozitif özgürlüğün de özgürlüğün bir türü olduğunu veya onun değerli bir şey olduğunu reddetmesi için iyi bir nedeninin olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla Marksistler, eğer varlıklı değilseniz, olanaklarınız ve paranız yoksa haklarınızın olmasının pek bir önemi yok diyecektir çünkü böyle bir durumda ancak köprü altında fakir ve çaresiz bir şekilde yaşıyor olacaksınız. Önemli olanın insanların amaçlarına erişebilmeleri için gerekli araçlara sahip olmalarıdır diyecektir. Kim bu fikre katılır? Klasik liberal ve ekonomist Adam Smith tabii ki. Aslına bakılırsa bu, tam olarak onun Ulusların Zenginliği (The Wealth of Nations) isimli kitabında zikrettiği şeydir. Adam Smith bu kitabında birçok iktisadi düşünme şeklini tersine çevirmişti çünkü o, ulusların zenginliğinin kralın hazinesinin boyutuna bakarak değil, ortalama bireyin sahip olduğu olanaklara, sahip olduğu şeylerin miktarına bakarak ölçülebileceğini söylemiştir. Dolayısıyla Adam Smith ve diğerleri tabii ki pozitif özgürlüğün önemli olduğunu söyleyebilir ve ilginç biçimde öyle görünüyor ki bu pozitif özgürlük denen şey ticaret toplumlarında tesis ediliyor. Öyleyse ticaret toplumlarındaki ortalama bir birey, yüksek derecede pozitif özgürlük sahibiyken, ticaret toplumunda olmayan bireyler öyle değildir. Yani, negatif özgürlüğü korumak, sosyal bilimlerdeki iktisadi düşünmede göreceğiniz tutarlı bir bulgudur. Herkesi, müdahaleye karşı kapsamlı haklarla donatmak, pozitif özgürlüğü teşvik edebilir ve bu, insanlara amaçlarına erişebilmelerini sağlayacak ekstra gücü verecek şey olabilir. Özgürlük üzerine düşünmek söz konusu olunca bize hep net olmamız söylendi. Özgürlük bu veya şu anlama gelir şeklinde bir tercihte bulunmak zorundaymışsınız gibi. İngilizce’de, özgürlük kelimesi 200 farklı şeye işaret etmek için kullanılıyor. Birini seçin ve geri kalan 199’unu reddedin. Böyle davranmak için makul bir sebep olduğunu düşünmüyorum. Bunun yerine, çıkıp dürüstçe “Benim özgürlükten anladığım şudur ve şu sebeplerden dolayı onun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.” demek ve sonrasında esas konuyu konuşmak daha iyidir.

Soru: İnsanlara pozitif ve negatif özgürlükler/haklar arasındaki farkları gösterdiğiniz zaman, negatif haklar kuramının ilgi çekici olduğunu söylerler. Fakat eğer ki bir insan açlıktan ölüyorsa nasıl temel haklara sahip olabilir? Bu yüzden, bazı insanlar beslenme hakkı gibi pozitif haklara sahip olmalıdır ve bazıları da bu kişilere yiyecek temini ve bunların maddi olarak karşılanması konusunda yükümlü kılınmalıdır.

Brennan: Evet, gerçekten iyi bir soru. Negatif haklardan basitçe, diğer insanların size karışmasının önlenmesi olarak bahsediyorsunuz. İfade özgürlüğü diyoruz, yani, negatif bir özgürlük. Bu, başkalarının kendimizi ifade etmemizi engelleyemeyeceği anlamına geliyor, fakat bir medya organına erişimimimiz olmadığı için fazla konuşma fırsatımız olmayabilir. Aynı durum gıdalar için de geçerli. Yaşama hakkı, bir negatif haktır. Sizi öldüremem, fakat bu sizin beslenmenizi sağlamak zorunda olduğum anlamına gelmez. Oysa eğer çocuklarımızın yaşam hakkı olduğunu söylersem, demek istediğim şey sadece onları öldürmememiz gerektiği değil -ki bu da bir negatif özgürlük anlayışıdır- aynı zamanda onları beslemememiz gerektiğidir. Şimdiye kadar yaptığımız tek şey, negatif ve pozitif kavramlarını anlamaktı. İnsanların hangi haklara sahip olduklarına, herhangi bir hakka sahip olup olmadıklarına, hangi özgürlüklere sahip olmaları gerektiğine dair hiçbir tarafta durmadık. Sadece kavramsal sınırları belirginleştiriyoruz. Öyleyse insanlık için en büyük sorulardan bazıları şunlardır: “Negatif haklarımız olmalı mı, birbirimize karşı pozitif haklarımız var mı, beslenme hakkımız var mı? Ve beni kim beslemeli?”

Konuşmacı: Jason Brennan, Georgetown Üniversitesi
Kaynak: libertarianism.org
Çeviren: Samet Tonyalı, Elif Şahin, Furkan Yıldız
Redaksiyon: Seçkin Sosyal

Önceki
Siyaset Felsefesi 4: Niçin Mülkiyet Hakları?
22.10.2019
Sonraki
Siyaset Felsefesi 6: Dağıtıcı Adalete Şüpheci Bir Bakış
22.10.2019