Profesör Nigel Ashford klasik liberalizmin ne olduğunu anlatıyor.
Klasik Liberalizm derken neyden bahsediyoruz?
Bireyi merkeze koyan bir düşünce sisteminden bahsediyoruz.
Klasik Liberaller pek çok şeye karşıdırlar fakat 10 ana prensibe sıkı sıkıya bağlıdırlar.
Bir: Özgürlük en önemli politik değerdir.
Evet hepimizin farklı farklı değer verdiği şeyler vardır. Ailemizi önemseriz, dinimizi önemseriz vs..
Fakat iş, herhangi bir konuda devletin görevini belirlemeye geldiğinde, tüm klasik liberallerin belirlediği tek bir standart vardır;
Bu şey, bireylerin özgürlüğünü arttıracak mı? Yoksa azaltacak mı?
Devlet sadece, bir insanın başkasına vereceği zararı engellemeye çalışmalıdır.
İkinci prensip: Bireycilik.
Birey, toplumdan önemlidir. Bireylerin tercihleri, bazılarının ‘kamu yararı’ olarak adlandırdıkları soyut şeye kurban edilemez. Zaten işte bu komünizmin de, faşizmin de ortak ögesiydi, bireyler önemli değildi, toplum önemliydi.
Hayır, her birey önemlidir. Her birey, saygıya değerdir.
Üçüncü prensip: Güçten Şüphe Etmek
Güç sizin, aksi halde insanların yapmayacakları şeyleri onlara yaptırabilmenize yarar.
Devlet sıklıkla herhangi bir şeye bizi zorlar ve bunun bizim iyiliğimiz için olduğunu iddia eder.
İnsanlar da zamanla, bunların gerçekten onların iyiliği için olduğunu zannetmeye başlarlar.
Klasik liberaller, kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğuna sadece bireylerin kendilerinin karar verebileceğine inanır.
Bazı şeyleri deneriz veya önerebiliriz ama sonunda mutlaka hepimiz neyin kendi çıkarımıza olduğuna kendimiz karar veririz.
Başkaları bizi, yapmak istemediğimiz şeylere zorlamamalıdır.
Dört: Hukukun Gücü
Hükümetin neler yaptığını daha iyi gözleyebilmemizi sağlayan bazı önemli prensipler vardır.
Biliyorsunuz, hükümet kanunlar çıkarır ve bazen yüksek mahkeme meclisten geçen ve devlet başkanının imzaladığı o kanunu geçersiz sayar. Çünkü onun, anayasadaki temel hukuk ilkelerine karşı olduğuna karar verir.
Klasik liberaller, hukukun belli ilkelerinin dünyanın her yerindeki devletler için geçerli olması gerektiğine inanır.
Klasik bir örnek vermek gerekirse; Kanun önünde eşitlik.
Herkes, ırklarından, cinsiyetlerinden, cinsel yönelimlerinden bağımsız olarak eşit davranılmayı hak etmektedir. İşte buyüzden klasik liberaller yıllar boyunca beyazlarla siyahların farklı kanunlara tabi olmasına itiraz ettiler.
Beş: Sivil Toplum
Sivil topluluklar, devletlerle bireylerin arasında bulunan gönüllü organizasyonlardır.
Klasik liberaller, bu organizasyonların da aileler gibi, kiliseler gibi, hayır kurumları gibi pek çok sosyal problemle etkin şekilde edebileceğine inanır. Çünkü bu kuruluşlar, bireylere gerektiği önemi verirler.
Sivil toplum, bürokratik devlet yapılarından ve onların özel durumlarda dahi esnek olmayan kurallarından çok daha etkindir.
Yani aslında sivil toplum, bugün bizim sosyal devletten beklediğimiz pek çok şeyi zaten kendi arasında halledebilir.
Altı: Kendiliğinden Doğan Düzen
Düzen, kendi içinde öngörülebilirliği barındırır.
İnsanlar herhangi birşey yapmaya karar verdiklerinde, bunun olası sonuçları için de tahminde bulunurlar.
Pek çok insan, düzen için bir kurumun varlığının ve onun herşeyi organize etmesinin gerektiğine inanır.
Klasik liberaller böyle bir şeye inanmaz. Onlar, düzenin kendiğilinden ortaya çıkabileceğine inanır.
İnsanların birbirleri arasındaki gönüllü etkileşimleri, onların birarada yaşayacakları kuralları zaten belirler.
Lisanlar, buna klasik bir örnektir. İngilizce’yi kimse icat etmemiştir. İnsanların birbirleri arasındaki iletişimleri sonucu kendiliğinden ortaya çıkmıştır.
Yaşamlarımızı planlayan insanlara ihtiyacımız yoktur.
Yedi: Serbest Piyasa
Ekonomideki alışverişler insanlar arasındaki gönüllü faaliyetlere bırakılmalıdır.
Devletler insanların ne giyeceklerine, ne yiyeceklerine, ne kadar tasarruf yapacaklarına, hangi binayı inşa edeceklerine, ne üreteceklerine karar vermemelidir.
Bunlar, insanlar arasındaki rızaya dayalı alışverişlere bırakılmalıdır.
Bunu yapabilmeniz için özel mülkiyet gerekiyor. Ve anlaşmazlık durumlarında, bu anlaşmazlığın barışçıl yollarla çözülebileceğini temin etmeniz gerekiyor.
Tarih bize, ekonomiyi devlet planları yerine özgür piyasalara bıraktığımız zaman refahın arttığını, yoksulluğun azaldığını, işlerin arttığını ve insanların istedikleri ürünlerin üretildiğini gösteriyor.
Sekiz: Hoşgörü
Hoşgörü, insanların katılmadıkları konularda bir diğerine müdahale etmemesini gerektirir.
Hoşgörü, insanlara katıldığınız veya doğruluğuna inandığınız konularda izin vermek demek değildir.
Bu, belli ahlaki kurallardan şüphe etmektir.
Bu eyleminin yanlış olduğunu düşünüyorum fakat bu görüşüne karşı olmama rağmen devletin seni ve faaliyetlerini durdurması için çalışmıcam.
Mesela ifade özgürlüğü klasik liberaller için bu konuda klasik bir örnektir.
İnsanlar, bizim şiddetle karşı olduğumuz şeyleri söyleme özgürlüğüne sahiptirler.
İnsanlar, beğenmedikleri ve katılmadıkları fikirlere tolere etmelidirler.
Dokuz: Barış
Barış; savaş ve şiddet ortamı olmadan hareket edebilme halidir.
Bu, en iyi şekilde başka ülkelere saldırmadan sağlanabilir.
Klasik liberaller müdahaleci olmayan dış politikayı destekler.
Diğer uluslarla aralarındaki etkileşimin nasıl olacağına dair görüşleri 4 ana başlıkta toplanabilir; sermayenin ve emeğin, insanların, malların ve hizmetlerin serbest dolaşımından yanadırlar.
Belki bir şey daha ekleyebilirim, fikirlerin de serbest dolaşımı.
Eğer, bu hareket serbestliğini içine alan bir dünyaya sahip olabilirsek, bu klasik liberallerin inandığı ve barışın hakim olduğu bir dünya olacaktır.
Ve son olarak: Sınırlı Devlet
Devletin yapması gereken çok az şey vardır.
Devletin temel görevi, bizim hayatımızı, özgürlüklerimizi ve mülkiyetlerimizi korumak olmalıdır.
Burada tam olarak sınırlı devletten bahsediyoruz.
İşte bunlar klasik liberalizmin 10 ana ilkesidir.
Şimdi siz..klasik bir liberal misiniz?
Kaynak: LearnLiberty.org