Dünya kaynaklarının hızla tükendiği iddiası ne kadar gerçek? İktisadi düşünce açısından bu sorun nasıl ele alınmalı? Prof. Horwitz yanıtlıyor.
Have increases in population, affluence and technology worsened human and environmental well-being? [Article]: Indur Golkany offers a variety of evidence to show that overpopulation is not a problem, and that food, energy, and materials have never been cheaper.
Julian Simon on Resources, Growth and Human Progress (Video): Simon gives a once-over-lightly of the story of human progress and the expansion of the resources available for our use.
The Ultimate Resource 2 [Book]: In about 40 chapters, Julian Simon provides extensive evidence for why we are not running out of resources and articulates a clear theory as to why this is the case. This is the most important book ever written on this topic.
Natural Resources [Article]: Sue Anne Batey Blackman and William J. Baumol provide an overview of current economic thinking about resources and show why there’s no real worry that we are running out.
Inconvenient Truths About ‘Renewable’ Energy [Article]: Matt Ridley looks at how renewables don’t seem to last forever while we don’t seem to run out of “non-renewable” resources.
KAYNAKLARI HIZLA TÜKETİYOR MUYUZ?
Başka bir güncel efsane de, kaynakların hızla tükendiği iddiasıdır.
Yeryüzündeki doğal kaynakları sonuna kadar tüketeceğimiz korkusu, hemen hemen Sanayi Devrimi’nden beri süregelmiştir. Sanayileşmenin başlangıcından beri insanlar, yeryüzü kaynaklarının er ya da geç, tükenecek olmasından endişelenirler. Ve bu endişe, bugün de devam ediyor. Ancak bu, büyük ölçüde bir efsanedir. Aslında biz, kaynakları tüketmiyoruz. Zaman geçtikçe yaptığımız şey, kaynakları daha verimli kullanmayı öğrenmek ve tükenmeye başlayan kaynakların yerine onlara alternatif şeyler bulmak.
Örneğin, bakırın tarihini düşünün…
1930’ların başlarında, Amerika’da telefon kullanımı muazzam bir şekilde yayılıyordu. O zaman, telefonlardaki verilerin taşınmasının tek yolu bakır tellerdi. Böylelikle, Amerika’nın yeni bölgelerinde telefon kullanımı yaygınlaşmaya başlayınca, bakır talebi yükselmeye başladı. Ve bakır talebi yükselmeye başlayınca, bakır fiyatları da yükseldi. Bunun sonucunda insanlar, tüm ülkedeki telefon ihtiyacına yetecek kadar bakır olmayacağı konusunda kaygılanmaya başladılar. Fakat bildiğimiz gibi, biz bu sorunun üstesinden gelmeyi başardık.
Peki bunu nasıl yaptık? İki şey ortaya çıktı. Birincisi, bakırın fiyatı yükselince, bakır üreticileri, çıkartılması daha önceden çok masraflı olan, yeni bakır kaynaklarını bulup, kullanmaya başladılar.
En mühimi ise, kumdan yapılan fiber optik kablo gibi alternatif şeylerin gelişimi oldu. Şimdi, sesi ve veriyi, bakırdan ziyade fiber optik kablolar yoluyla ileten ve bakır kullanımını koruyan, aynı zamanda da bakırın ilettiğinden daha fazlasını sağlayan bir sistem kullanmaktayız.
Bir diğer örnek petroldür. Ham petrol ilk kez 19. yy’da rafine edildiğinden beri, insanlar petrolün eninde sonunda tükeneceğini düşünmektedirler. Bu düşünce, 20. yy’da otomobilin gelişmesi ve artan petrol talebiyle daha da gündeme geldi. Fakat, tüm bu petrolü tüketeceğimiz endişelerine rağmen, yıldan yıla artan petrol rezervlerinin olması da, ayrı bir gerçektir.
Verilere daha yakından bakacak olursak, 1882’de ulaştığımız tahminler sadece 95 milyon varil petrol kaldığı yönündeydi. Tahminen her yıl 25 milyon varil petrol tükettiğimizi düşünürsek, bu, çok da uzun süre yetecek bir miktar değildi.
Fakat, 1919’da petrol hala mevcutken, Scientific American dergisi, petrolün bitmesine sadece 20 yıl kaldığını bildirdi. 1950’ye vardığımızda, 30 yılı aşmasına rağmen petrol hala mevcuttu, ve ardından Amerikan Petrol Enstitüsü petrolün tamamen tükenmesine 100 milyar varil kaldığını söyledi. Dikkat edin, bu, 1882’de tahmin edilen rakamın 10 katıdır.
1956 yılında, Amerika’da 1970 itibariyle artık daha fazla petrol üretilemeyeceği tahmin ediliyordu. Ancak 1980’de, petrol rezervleri 648 milyar varildi. 13 yıl sonra ,1993’te bu rakam 999 milyar varile yükseldi. 2000 yılı itibariyle de 1 trilyon civarındaydı. En son 2008’de, yeniden tahminler yapıldı ve kalan petrolün 1.2 trilyon varil olduğu söylendi.
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde, petrolüm tüketmediğini anlıyoruz.
Petrol fiyatları yükselirken, petrol üreticilerinin yaptığı şey, petrol için yeni kaynaklar bulmaya başlamaktır. Tüm bu rezervlerin artmasının sebebi, fiyatların yükselmesi ve bunun da önceden petrol çıkarılması maliyetli olan yerlerde karlı ve yeni arayışlara yol açılmasıdır.
Yani sonuç olarak bu durum, bizim, petrol fiyatları yükselmeye başlamadan önce varlığını bilmediğimiz petrol arayışlarına başlamamızla sonuçlandı.
Fiyatlarla ilgili şu şekilde düşünebilirsiniz. Fiyatlar bilgiyi tamamlayan bir teşviktir. Bakır ya da petrolün fiyatının artması, üreticilere ya farklı alternatifler bulmanın, ya da kaynakları daha verimli kullanmanın yollarını arama sinyalini verir.
Sadece bu değil, aynı zamanda onların bu şekilde davranmasını da teşvik eder.
Yine yüksek bir fiyat seviyesinde, kaynaklara alternatif yeni kaynaklar bulmak daha karlı olacaktır. Tüketiciler pahalı kaynağı tüketmekten kaçınırken, alternatif mallar daha karlı hale gelecektir.
Yani bizim gerçekten kaynakların tükeneceği konusunda endişelerimiz varsa, çözüm, bu kaynakların kullanımını kısıtlamak değildir. Ancak kaynaklar daha kıt olmaya başladığı zaman, bizim yapacağımız en iyi şey, piyasa ekonomisine daha fazla alan ve rekabet ortamı yaratmak, fiyat mekanizmasının sağlıklı bir şekilde işlemesine izin vermek ve bu sayede üreticilere gerekli olan bilgi ve teşviği sağlamaktır.
Kaynak: LearnLiberty.org
Konuşmacı: Prof. Steve Horwitz / St. Lawrence University
Çeviri: Emel Odabaşı
Redaksiyon: Murat Çokgezen