Fiyat kontrolleri istenilen sonuçları yaratır mı? Prof. Davies anlatıyor.
Fiyat Kontrollerinin Niyet Edilmeyen Sonuçları
Yüksek ateşi olan birini nasıl tedavi edersiniz?
Mesela bir çocuğunuz varsa, ateş ölçeri onun vücuduna koyar ve bakarsınız…
Diyelim 40’ı gösteriyor. Rakamlarla oynayıp 38 yaparsanız, ateş düşmüş gibi olur.
Ya da çocuğa ilaç verirsiniz, çocuk iyileşince ateşi düşer.
Açıkçası ilk yolu denemek hastalıkla başa çıkmak için doğru değildir.
Ancak, devlet fiyatları düzenlemeye çalışınca, bunu doğru gibi algılıyoruz.
Fiyatlar, sadece bir şeyin değerini belirleyen şeyler değildir. Onlar sadece, tıpkı termometredeki gibi değeri yansıtan rakamlardır.
Yani fiyat kontrolleriyle, fiyatları düşürmeye çalışmak, iki açıdan, amaçlandığı şekilde gitmez.
Birincisi; fiyatları kontrol altına almak, değerleri kontrol altına almaz.
İkincisi; fiyatlar aslında, ekonominin geri kalanına, gerekli sinyalleri ileterek muazzam bir hizmet yaparlar.
Bu nedenle hükümet, fiyatları düzenlemeye kalkıştığında, bu, fiyat sinyallerine engel olur.
Tüm kaynaklar kıttır. Bu nedenle kıt kaynaklar tayınlanacaktır. Sorulması gereken, bunun kim tarafından ve hangi mekanizma kullanılarak yapılacağı, daha da önemlisi, kimin bu tayınlama dışında tutulacağıdır.
Faiz oranlarına bir limit koyarsak, krediler riske göre tayınlanır.
Yani böyle bir sistemde, daha yüksek risk almak isteyenler dışlanacaktır.
Veya öğrenim ücretleri üzerinde bir üst limit belirlersek, kolej kayıtlarının miktarı, yetenekli kimseler tarafından sınırlandırılır. Yani daha yeteneksiz öğrenciler sistem tarafından dışlanacaktır.
Veya işçi ücretleri…Mesela asgari ücret uygularsak, iş imkanları yetenekli kişiler tarafından sınırlanır. Yani daha kalifiyesiz ama daha az ücrete razı kişiler piyasadan dışlanacaktır..Bunu biraz açalım.
Mesela burada, üniversite eğitimli çalışanlar arasındaki işsizlik oranlarını görüyorsunuz.
Her nokta 1978 ile 2008 arasında belli bir yılı gösteriyor.
Sağa doğru giderseniz, asgari ücret, yukarı doğru giderseniz, işsizlik artar.
Görüldüğü üzere, üniversite eğitimine sahip işçiler için işsizlik ile asgari ücret arasında bir ilişki yoktur. Ancak üniversite tahsilli öğrenciler iyi nitelikli öğrencilerdir. Onlar asgari ücret uygulanması durumunda piyasa tarafından dışlanmasını beklediğimiz kişilerden değildirler.
Burada ise lise eğitimli işçiler var ve şimdi pozitif bir ilişki görmeye başlıyorsunuz.
Grafikte istisnalar olmakla birlikte, ortalama olarak şu eğilim var: asgari ücretin daha yüksek olduğu yıllarda; işsizlik de, lise eğitimi olan çalışanlar arasında daha yüksek.
Lise tahsili bile olmayan işçilere baktığınızda ise durum daha kötü. Burada çok daha güçlü bir ilişki var; asgari ücret artarken, lise diploması olmayanlar arasındaki işsizlik oranı daha da hızlı artıyor.
Fakat bir şey yapmalıyız! Zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor diyoruz ve buna karşı ürettiğimiz çözümlerden biri asgari ücret.
Aslında mesele bu da değil.
Bu grafikte ise gelirlerine göre ayrılmış Amerika hane halklarını görüyoruz. Her şey 2006 yılındaki $’a endeksli olarak hesaplanmış, yani bu durumda enflasyon bir sorun teşkil etmiyor. 1980’de Amerika hane halkının yaklaşık %15-16’sı, bugünün 15,000$’ından daha az kazanıyordu. Yine 1980’de hane halklarının %14’ü, 15.000$ ila 25,000$ arasında kazanıyordu.
Sağa doğru gidersek, sayıca en çok olanlar ise 50.000$ ila 75,000$ arasında kazananlardı.
Ve az da olsa bu miktardan da çok daha fazla kazananlar vardı.
Şimdi hızla 10 yıl ileri gidelim ve 1990’a bakalım. 1990’da, 15,000$’ın altında gelir elde eden Amerika hane halklarının yüzdesi azaldı. Bu sütundaki hane halklarının yüzdesi düştü. Belli aralığa kadar sırayla hepsinin düştüğünü görüyoruz. Peki, tüm bu hane halkları nereye gitti? Biri sanki sütunların bu tarafına bastı ve sütunun solundaki hanehalkları grafiğin sağ tarafına fırlayıverdiler. Görüyoruz ki, 1980’den 1990’a gittiğimizde, nüfusa göre, düşük gelire sahip bireylerin sayısı daralıyor ve yüksek gelire sahip bireyler sayıca artıyordu.
Hadi, 2006’ya bakalım… Aynı olayı yüksek düzeyde, tekrar belirgin halde görmektesiniz.
15,000$’ın altında kazanan hane halklarının yüzdesi düşüyor ve diğer kazanç aralıklarında da yine belli yere kadar, giderek düşmeye devam ediyor. Ve yıllara göre 100,000$’dan fazla kazananların olduğu sütunlarda 2006 yılında büyük bir artış var.
Ve anımsarsanız, bu durum enflasyonun bir fonksiyonu değil, enflasyondan arındırılmıştı.
Yani şimdi 2 şeye dikkat edelim:
Bir: Kalifiye olmayan, düşük gelirlilere yardım etmeyi hedefleyen asgari ücret uygulamaları, kalifiye olmayan işgücü arasında işsizliği arttırıyor.
İki: Evet, zengin daha zengin oluyor fakat aynı zamanda fakir de daha zengin hale geliyor. Ve bu tablo bize, aslında yoksullukla mücadele edebilmek için ne yapmamız gerektiğini gösteriyor.
Kaynak: LearnLiberty.org
Konuşmacı: Prof. Antony Davies / Duquesne University
Çeviri: Emel Odabaşı
Redaksiyon: Murat Çokgezen