İnsanların işsiz kalması kuşkusuz kötü bir şeydir. Ancak daha da kötüsü, sadece “iş” olsun diye, belli sektörleri korumak ve aslında ‘israf’ın devamını sağlamaktır. Teknolojik gelişmeler sayesinde, pek çok tarım işçisi işsiz kaldı. Tarımsal üretimindeki artış arttıkça, Amerikanın tarımda çalışan nüfusu %90’lardan bugün %2’lere geriledi. Peki bu Amerika için daha kötü bir durum mu yarattı? Prof. Byran Caplan, ilerlemenin, her şeyden önce geldiğini ve hepimizin için iyisinin bu olduğunu anlatıyor. Konu hakkında daha derinlemesine okumalar yapmak isteyenler, aşağıdaki bağlantıları takip edebilirler;
Industry is an Effort Followed By a Result (article) Frederic Bastiat contends that to aim to increase the proportion of effort to output is to imitate Sisyphus in his hopeless attempt to move a stone up a hill
Does Better Productivity Kill Jobs? (article) Michael Schuman cites a report from the McKinsey Global Institute to argue that productivity growth complements job growth
Productivity Growth, and Employment (article) Economist William Nordhaus argues that even within just the manufacturing sector, productivity growth has gone hand in hand with job growth
The Fallacy that Government Creates Jobs (article) Daniel J. Mitchell explains the fallacy that government creates jobs
Daha Çok İş Değil, Daha Fazla İlerleme | Ekonomi Günlükleri
Özellikle ekonomik bir durgunluk olduğu zaman, istihdamın muhafaza edilmesini iyi, istihdamın azalmasını ise kötü olarak düşünürüz. Peki ya bu fikri gerçekten ciddiye alsaydık dünyamız nasıl olurdu? İki yüz yıl önce hemen hemen herkes çiftçiydi. O günlerde neredeyse herkesin nüfusu doyurmak için çiftçi olması gerekiyordu. Ama yine de insanlar zaman zaman aç kaldı.
Fakat zamanla insanlar yiyecek üretmek için farklı yollar icat etmeye başladılar: daha iyi tohumlar, daha iyi sabanlar, daha iyi gübreler ve daha iyi enerji kaynakları keşfettiler. Traktörü olan bir çiftçi, atı olan bir çiftçiden daha fazla yiyecek üretebiliyordu. Bir atın yaklaşık bir beygirlik gücü vardır. Gıda tüketimi arttı fakat buna rağmen, çiftçilikle uğraşan insanların sayısı hızla düştü.
İşlerini kaybeden insanları kurtarmak için traktörü yasaklamak iyi bir fikir mi olurdu? Günümüzde böyle bir fikir bize saçma geliyor. Eğer devlet ilerlemeyi engelleseydi hala aç ve hala çiftçi olarak kalırdık. İnsanlar işlerini kaybettiğinde bunu neredeyse her zaman bir felaket olarak görürüz.
İnsanlar, benim, “iş-yaratma” dediğim bir önyargıdan muzdaripler: ekonomik performansı, ‘üretim’ değil, ‘çalışan oranı’na göre değerlendiriyorlar. Zaman gerçekten para demektir, çok fazla para. Eğer gereği olmayan bir çalışan yılda 30.000 doları masasında sessizce oturmak için kazanıyorsa, dünya da 30.000 dolar kaybetmiş demektir. Neden mi? Çünkü o çalışan bunun yerine daha üretken bir iş yapıyor olabilirdi.
“Üretken bir şey yapmak” kulağa belirsiz gelebilir, özellikle işinizi yeni kaybettiyseniz. Ama son iki yüzyıllık ilerleme bu düşüncenin yersiz olduğunu gösteriyor. Yeni fikirler, ekonomimizi ve iş gücü piyasasını tamamen değiştirdi. Sonucunda ise etrafımızda gördüğümüz bu inanılmaz ilerlemiş medeniyet ortaya çıktı. Etrafınızdakilerin yaptığı işleri bir düşünün. Bu işlerden kaç tanesini George Washington’a açıklayabilirdiniz?
Eğer ilerlemeyi gerçekleştikten sonra anlatmak zorsa, gerçekleşmeden önce de planlamak imkansızdır. Traktörler atların yerini alırken kim öngörüp de “İşsizler şimdi gidip ileri endüstriyel bir sanayi kuracak!” diyebilir? Ya da “Hadi dünyayı internetin gelişi için bir asır önceden hazırlayalım!” demeyi kim öngörebilir? İlerleme ile ilgili gerçekten bildiğimiz tek şey, ilerlemenin geliyor olduğudur, eğer biz onu durdurmazsak.
Modern demokrasiler aslında nadiren, işleri muhafaza etmek için yeni teknolojileri yasaklar. Ama iş-yaratma ön yargısından etkilenen pek çok devlet yönetmeliği, eğer çalışanlar pek bir şey üretmiyorsa bile onların işlerini korumaya çalışır. Pek çok Avrupa ülkesinde çalışanları açığa almayı ya da kovmayı oldukça zorlaştıran, anlaşılması zor yönetmelikler vardır.
Çalışanların işlerini koruyan kanunların bir dezavantajı da, birini işe alırken işverenleri daha isteksiz hale getirmesidir. Eğer beklentilerizi karşılamasa bile onunla çalışmak zorunda olduğunuzu bilseydiniz, bir çalışana şans verme ihtimaliniz çok daha düşük olurdu.
Ama kanunların çalışanların işlerini korumasında daha da derin bir problem vardır. Kanunun hiçbir yan etkisinin olmadığını varsayalım. Hayat boyu bir iş isteyen herkesin buna sahip olduğunu. Peki o zaman, aynı işin, daha az işçiyle yapılabildiği bir durumda ne olacak? Ya da yeni bir teknolojinin, bir sektörü demode hale getirdiğini düşünün… Pek çok çalışan, maaşlarını almaya devam edip, az ya da hiçbir değeri olmayan şeyler üretecek.
“Durağan bir toplumuz ama en azından güvenli bir toplumuz.” demek kulağa cazip gelebilir. Ama hiç de öyle değildir. Durağanlık uzun vadede ölümcüldür. Bir felaket sırasında zengin toplumlar bununla daha kolay başa çıkabilir çünkü fazladan kaynakları vardır. Zengin toplumlar daha kolay uyum sağlayabilir. En iyi sosyal sigorta, ilerlemeyi devam ettirmektir, daha fazla iş yaratmak değil.
Kaynak: Learnliberty.org
Konuşmacı: Prof. Byran Caplan / George Mason University
Çeviri: Şafak Başnak