Konu hakkında daha derinlemesine bilgi sahibi olmak isteyenler aşağıdaki bağlantıları takip edebilirler;
Why the American Revolution Was Really an Economic Revolution (blog article): Dr. Robert Wright argues that the American Revolution was just as much caused by economic concerns as it was by political concerns.
What Motivated Adam Smith? (video): Why did Adam Smith attack mercantilism? Professor Jim Otteson explains what motivated Smith to write The Wealth of Nations.
America’s Founding (video series): Looking to learn more about Colonial America? In this series, Professor Sarah Burns explains the philosophical ideas behind the American Revolution.
ABD Ekonomik Tarihi 5: Altın Çağ’da Ekonomik Büyüme
İç Savaş’tan sonraki yıllarda güçlü bir şekilde büyüyen Amerikan ekonomisi tarihindeki en büyük sıçramayı, Mark Twain’in deyimiyle Altın Çağ olarak bilinen, 1870-1880’lerde gerçekleştirerek dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmiş ve bu öncül pozisyonunu bugüne değin sürdürmüştür.
O dönemin büyük ticari faaliyetlerini eleştirenler, varlıklı sanayicilerin piyasaları manipüle eden, tekelleri kollayan, işçilere kötü davranan, açgözlü, hırsız baronlar olduklarını ileri sürdüler. Altın Çağ’ın zengin plütokratlar tarafından domine edildiğini öne süren bu görüş, devletin ticarete ağır kurallar getirerek patronlara çeki düzen vermesinin gerekliliğine inanan bazı tarihçiler arasında hala ağırlıklı olarak savunulan görüştür.
Diğer yandan, bunun tam aksi yöndeki düşünceleri destekleyecek nitelikte veriler de vardı. Şirketler arasındaki rekabetin yoğunluğu işçilerin hayat standartlarında da gözle görülür bir iyileşme sağlamıştı. Altın Çağ’a dair bu olumlu yaklaşımı benimseyen diğer tarihçiler, bu olağandışı ekonomik büyümenin insanları fakirlikten kurtardığını, ticaretteki ağır devlet yaptırımlarının ise bu büyümeyi engellediğini ve gelirleri azalttığını savundular.
Altın Çağ’daki ticaret ve kanunlar hakkında tarihçiler arasındaki tartışmalar, güncel politikadaki benzer tartışmalara ayna tutmaktadır; ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında ticari faaliyetlerin boyut ve kapsam olarak patlama yapmış olduğu konusunda tüm tarihçiler hemfikirdir. Demiryolları, ulusal düzeyde yayılan ilk sermaye ağırlıklı sanayi koluydu. Hatta İç Savaş’tan bile önce, yeni bir profesyonel yöneticiler sınıfının hizmetlerini gerektirdi. Seri üretim ve fabrikalar da yine 19. yüzyılın ikinci yarısında giderek yaygınlaştı.
Bu devasa yeni üreticiler Amerikan ulusunun ilk halka açık anonim ortaklıkları oldu. Hem rakiplerle birleşmek anlamına gelen yatay entegrasyon, hem de hammaddeden pazarlamaya kadar tüm üretim süreçlerini satın almak olan dikey entegrasyon, bu dönem içinde kusursuz hale getirilen yönetim teknikleri arasındaydı.
1865 sonrasındaki ticari başarının mimarları, bankacı J.P. Morgan’ın yanı sıra, iki işadamı Andrew Carnegie ve John D. Rockefeller idi. Çelik sanayisinin önde gelen işadamı Carnegie, rakiplerini satın alarak, fabrikalarında kullandığı son teknolojiler ve yenilikçi üretim süreçleri sayesinde maliyetleri düşürerek fiyatlarını geriye kalan rakiplerinin altına çekti. Rockefeller de benzer adımları daha sonra alanının en büyük şirketi haline gelecek olan Standart Oil için attı.
İç Savaş döneminden sonra, 1980’lerde enflasyon yavaş yavaş ortadan kalktı. 1890’lı yıllara kadar fiyatlar her yıl yaklaşık yüzde bir oranında geriledi. Bu durum, birikimleri büyüyen tasarruf sahipleri ve tüketim mallarını her geçen yıl daha uygun fiyatlara satın alabilen tüketiciler için bir nimetti. Bazı çiftçiler piyasa fiyatlarının sürekli gerilemesinden ağır etkilendi, çünkü toprak ve ekipman satın almak için borçlanmışlardı. Diğer yandan bu dönemdeki makineleşme devrimi çiftlik ürünlerinin üretiminde dev sıçramalara ve pek çok işçinin kırsal alanları terk edip kentlerde daha iyi olanaklar aramasına yol açtı.
Klasik büyük ölçekli işletmeler bu dönemde pazardaki her ihtiyaca cevap veremiyordu; buna karşılık küçük işletmeler bu boşluğu doldurarak büyük kazançlar sağladılar ve zenginleştiler. Örneğin Pennsylvania Pittsburgh’taki küçük çelik fabrikaları çivi, somun ve cıvata, dikenli tel ve Carnegie Çelik’in bu kasabada yapmadığı diğer şeyleri üretti. İşçiler tehlikeli koşullarda uzun saatler çalışmak zorundaydılar. Ortalama bir çelik işçisi haftada 72 saat çalışıyordu; ancak gelirleri ve yaşam standartları da yükselmişti.
Bu durum özellikle fabrikalarda yeni çalışmaya başlayan göçmenler ve ırgatlar için geçerliydi. Tarlada çalışan ırgatlar muazzam derecede uzun ve yorucu saatler çalışmalarına rağmen, bir de kötü maaş koşullarına maruz kalıyorlardı. Bununla karşılaştırıldığında fabrikadaki işler daha iyi bir alternatif olarak görülüyordu. Niteliksiz işçiler İç Savaş’tan 1. Dünya Savaşı’na kadar süren dönemde kazançlarını %44 oranında artırırken; marangozluk, su tesisatçılığı, çelik haddeleme gibi zanaat sahipleri ve yeni yeni yaygınlaşan elektrikle çalışmayı becerebilenler daha da yüksek gelir elde ettiler.
Bu dönem ayni zamanda, özellikle Doğu ve Güney Avrupa’dan Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik büyüme ve sanayileşme çağında sunduğu sayısız fırsatlardan faydalanmak amacıyla buraya göçen milyonlarca insan için de oldukça dikkate değerdir.
Konuşmacı: Asst Prof. Brian Domitrovic
Çeviri: Yeşim Arslan
Redaksiyonn: Oğuz Yılmaz
Kaynak: LearnLiberty.org