• Ana Sayfa
  • »
  • Videolar
  • »
  • Liberal Düşünce Ekolleri: Milton Friedman ve Chicago Okulu
286 video

Konu hakkında daha derinlemesine bilgi sahibi olmak isteyenler aşağıdaki bağlantıları takip edebilirler;

  • Free to Choose (Video): In the 1980s and 1990s, PBS broadcasted a television series featuring the ideas of Milton Friedman and the Chicago School. In the 15 part series spanning two decades, Friedman looks at the success of capitalism in human history. Friedman engages in debates and discussions with thinkers from across the intellectual spectrum.
  • The Chicago School (Video): This short clip from the PBS documentary The Commanding Heights introduces the chief figures of the Chicago School, and the intellectual battles they fought.
  • Milton Friedman and the Chicago School of Economics [Article]: The Chicago School thinkers were not idle academics; they rigorously and systematically challenged widely accepted Keynesian economic theories. In this article, Richard Ebeling puts the Chicago School and Milton Friedman in historical context.
  • Milton Friedman [Article]: A biography of Milton Friedman highlighting his academic achievements.

LİBERAL DÜŞÜNCE EKOLLERİ: MILTON FRIEDMAN VE CHICAGO OKULU

Şimdi Milton Friedman ve Chicago Okulu’na göz atalım. Milton Friedman, Amerikan Ekonomi Birliği’nin meşhur eski başkanı, “Kapitalizm ve Özgürlük” ve “Tercih Özgürlüğü” adlı çok satan kitapların yazarıdır. Chicago Okulu, problemlere ampirik bir yöntemle yaklaşır ve bu yöntemle teorilerin sağlamlığının test edilebileceğini düşünür.

Probleme bir hipotez sunarak yaklaşırlar: X’in, Y ile sonuçlanacağını öngörüyoruz. Örneğin asgari ücreti artırırsanız, bunun sonucunda daha vasıfsız işçilerin iş bulması zorlaşacaktır. Ve bunu ampirik bulgularla test edebilirsiniz. Neden devletin sınırlandırılması gereklidir? Chicago Okulu, bu alanda şunu söyler: Piyasada bazen başarısızlıklar yaşanıyor olabilir, ancak devletler daha sık başarısızlıkla karşılaşır. Bu ikisini kıyasladığımızda, devletin piyasadan çok daha başarısız olduğunu görürüz.

Ancak politikacılar piyasada bir kusur bulurlar ve kusursuz bir hükümetin bu sorunu çözebileceğini varsayarlar. Oysa Chicago Okulu’na göre bu doğru değildir. Yapmamız gereken, piyasa ve devletin hata yapma oranını kıyaslamaktır. Ve bu kıyaslamayı yaptığımızda, devletin piyasadan çok daha başarısız olduğu ortaya çıkar.

Siyasetçilerin niyetleri ile politikalarının gerçekteki sonuçlar farklılaşır. Bazen politikalar, niyet edilenin tam tersi sonuçlar doğururlar. Ters tepen teşvikleri örnek verebiliriz. Örneğin kira ücretlerinin sınırlanması fikri, yoksul insanların barınma imkanlarını kolaylaştırma amacıyla ortaya çıkmıştır. Ancak kiralık mülklerin fiyatlarını düşürürseniz, kiralık mülk arzını da düşürmüş olursunuz. Bu da tam tersine yoksul insanların barınacak yer bulmasını güçleştirir. Kira sınırlaması, gerçekte niyet edilenin tam tersi bir etki yaratır.

Amaçladığı olumlu hedeflere ulaşan devlet politikaları da vardır. Ancak bu politikaların niyetlenilmemiş yan etkileri gözardı edilmektedir. Asgari ücreti artırmayı örnek verebiliriz. Asgari ücretin artması sayesinde daha yüksek gelir elde edecek birçok insan vardır. Ancak bunun bir de niyetlenilmemiş yan etkileri vardır. Bu sonuç da, çok daha fazla insanın iş bulamamasıdır. Bu yüzden niyetlenilmiş olumlu sonuçlarla, niyetlenilmemiş olumsuz sonuçları kıyaslamalıyız.

Ve Chicago Okulu, niyetlenilmemiş olumsuz sonuçların, niyetlenilmiş olumlu sonuçlardan daha fazla olduğunu savunur. Ancak bu ampirik olarak incelenmesi gereken bir problemdir; bulguların ne söylediğini incelemeliyiz. Ve niyetlenilen sonuç ile gerçek sonuç arasında böyle bir farkın oluşmasının nedeni nedir? Chicago Okulu’na göre, bu durum şundan kaynaklanır: Siyasetçiler insan davranışlarını açıklarken bireysel çıkarları yeterince hesaba katmaz. İnsan doğasını gözardı ederler.

Chicago Okulu’na göre, hükümetin görevi ne olmalıdır? Milton Friedman devletin dört görevini tanımlar: Birincisi, bizi iç ve dış düşmanlardan korumak. Bizi yabancı düşmanlarımızdan korumak için bir orduya, suçlular gibi iç düşmanlardan korumak için de emniyet güçlerine ihtiyacımız vardır.

İkincisi; devlet, anlaşmazlıkları barışçıl yolla uzlaştırmak için adalet sağlamalıdır. İnsanlarla bir arada yaşıyorsanız anlaşmazlıklar kaçınılmazdır. Anlaşmazlık her daim çıkacaktır; bunu çözmenin yolu ise toplumsal sözleşmedir.

Anlaşmazlıkları çözmenin yollarından biri insanlarla kavga etmektir. Muhtemelen her anlaşmazlıkta insanlarla dövüşeceğimiz bir toplumda yaşamak istemeyiz. Bu yüzden iki taraftan da bağımsız ve “Yasalar şunu gösteriyor: Sen haklısın ve diğer taraf haksız” şeklinde hükmünü tayin edecek bir arabulucu isteriz. Bu mahkemeleri sağlamak da devletin görevidir.

Friedman’a göre devletin üçüncü görevi de piyasa yoluyla yeterli miktarda karşılayamayacağımız ihtiyaçlarla ilgilidir. Bunlardan birincisi, ekonomistlerin “kamusal mal” dediği şeydir. Bu “kamu yararı taşıyan mal” demek değildir; ekonomistler buna farklı bir anlam verirler.

Kamusal malların iki özelliği vardır: İlki, insanları onların sağladığı faydadan hariç tutamıyor oluşunuzdur. İkincisi, rekabete açık olmamalarıdır. Bu tür malları benim daha fazla tüketmem, sizin o üründen daha az yararlanacağınız anlamına gelmez. En iyisi bir örnekle anlatmak: Kamusal malın klasik örneği güvenlik güçleridir. Diyelim ki ben Amerikan vatandaşı değilim ama Amerikan topraklarında yaşıyorum. Savunma harcamaları için vergi vermek istemediğimi farz edin. Diyelim ki II. Elizabeth tarafından savunulmayı tercih ediyorum ve bu nedenle savunma için vergi vermemek istiyorum.

Buradaki mesele, benim Amerikan topraklarında yaşıyor oluşumdur. Bu da ben istesem de istemesem de Amerikan ordusunun beni savunacağı anlamına gelir. Bundan hariç tutulamam. Savunma, rekabete açık değildir. Benim korunuyor olmam, başkasının daha az korunduğu anlamına da gelmez. İşte bu kamusal mala klasik bir örnektir. “Bu hizmete para ödemek istemiyorum” diyebilirim ama yine de ondan faydalanmaya devam ederim. Yani böyle bir durumda hizmetten muaf olma imkanım yok. Bu tür bir hizmeti piyasaya bırakırsanız, sistem işlemez; insanlar kamusal mallara katkıda bulunmayı bırakır. Bu argüman kamusal malları temin etmek için neden bir devlete sahip olmamız gerektiğini açıklar.

Chicago Okulu’nun bahsettiği ikinci alan negatif dışsallıklardır. Negatif dışsallıklar, insanların etkileşimlerinden üçüncü şahısların olumsuz etkilenmesidir. Klasik bir örnek çevre kirliliğidir. Sadece bir mal üretiyor olabilirim ama üretimim sonucunda çevre de kirleniyor. Bu da mahallemde yaşayan diğer insanları etkiliyor. Bu yüzden Chicago Okulu, çevre kirliliği gibi negatif dışsallıkların bir şekilde önüne geçmemiz gerektiğini savunur. Friedman daha tartışmalı bir fikir yürüterek, yoksul insanların da bir negatif dışsallık örneği olduğunu savunur. Burada şunu kasteder: Yolda aç ve dilenen insanların olduğu bir toplumda yaşamak istemeyiz. Ona göre yoksul insanların olduğu bir dünya negatif dışsallık taşır. Friedman, buradan yola çıkarak, negatif dışsallıkla mücadele etmek amacıyla sosyal güvenlik ağını meşrulaştırır.

Devletin rol alması gereken dördüncü alan, kendilerine bakma becerisi olmadığını varsaydığımız mesuliyetsizleri korumaktır. Klasik bir örnek tabii ki çocuklar; onların kendileri hakkında karar verecek yetiye sahip olmadığını varsayarız. Normalde ebeveynlerin karar vermesine izin veririz, ancak gözümüz üzerlerinde olmalıdır. Tüm yetişkinler çocuklara düzgün davranmıyor. Sonra, zihinsel engelli oldukları için fiil ehliyeti olmayan insanlar vardır. Devlet, onların çıkarlarının korunduğundan emin olmalıdır.

Friedman’a göre devletin aktif olarak üstlenmesi gereken görevler bu dört alandan oluşur. Ancak devletin bu dört alandaki yetkileri de mümkün olduğunca kısıtlı tutulmalıdır. Bu yaklaşıma “sosyal piyasa yaklaşımı” denilmektedir. Friedman, devletlerin bunun gibi sorumlulukları olduğunu söylemiştir, ancak bu görevlerini yerine getirirken mümkün olduğunca piyasa mekanizmalarını kullanmalıdır. Örneğin çocukların eğitim gördüğünden emin olmak devletin sorumluluğudur, ancak bu, okulları bizzat devletin sağlaması gerektiği anlamına gelmez. Devlet örneğin kupon sistemi oluşturabilir veya özel okullar dahil farklı türden okullarla eğitimi çeşitlendirebilir, nihayetinde ebeveynlerin istedikleri okulu seçme hakkı olmalıdır. Kısacası devletin sosyal sorumluluğu vardır, ancak bu sosyal sorumlulukları doğrudan kendisi sağlamak zorunda değildir.

Kaynak: Learnliberty.org
Konuşmacı: Dr. Nigel Ashford / Institute for Humane Studies
Çeviri: Burak Avcı
Redaksiyon: Ahmet Altundal

Önceki
İş Döngüsü Hakkında: Avusturya Teorisi
22.08.2015
Sonraki
İskoç Aydınlanması’nın Devleri: Francis Hutcheson
22.08.2015